Nasıl Bir Sevdaysa
Eskitememiş Yıllar
Pınar Çekirge
Geniş zamanlarda
yaşadığını söylemişlerdi.Dün,yarın,bugün yoktu onun için.Varsa da
belirsizdi.Pusluydu,kimbilir?Dudaklarında yarım kalmış bir tebessüm.Mavi yıldız
çiçekleri..uzatılan mikrofonda kenetlendi parmakları bir an.Dikkat ettim,eski
gözleri yoktu.Işıklı ela gözleri donuk bakıyordu sanki.Boş,saydamsı bir bakışla
süzüyordu çevresini.Neredeydi,bu kaçıncı geceydi,kaç gündüz kalmıştı
geride,bilmiyordu.Tanımıyordu kimseyi.Anıları,belleği gölgeler
içindeydi.Unutmuştu.Kendi dünyasındaydı nicedir,bütün kepenkleri dışarıya
kapalı..küçücük kalmıştı.
Kirpiğe takılı o
tek gözyaşı..
Kişi olarak,ne
yazık ki,Behiye Aksoy'u hiç tanımadım,ama çocukluğumda,ilk gençliğimde defalarca
izledim sahnede.Taşlık Maksim,Bebek Belediye,Büyük
Maksim,Çakıl Gazino'larında.
Külrengi akşamların
birinde sökün eden tüm o hatıralar.Şimdi..böyle..ansızın.
40'ların sonunda
Ankara Radyosu'nun açtığı sınavı kazanarak,bir dönem radyoda program yapmış,kısa
sürede repetitör muavini olmuş;Ankara Göl Gazinosu'nda çalışırken Gazinocular Kralı
Fahrettin Aslan tarafından keşfedilip,Maksim Gazinosu'na transfer
edilmişti.
Alkışlar,her biri
satış rekoru kıran plaklar, ödüller,dolup taşan gazinolar.Fotoğraflar düşüyor
albümden.Halil Aksoy,Fahrettin Aslan,Berker İnanoğlu,İzzet Günay'ın siyah beyaz
fotoğrafları.Derler ki,Yarın Ağlayacağım
filminin kahramanı Behiye Aksoy'muş aslında.Sevdiği kadın için herşeyi (ölümü
bile)göze alan gazino patronu ise İzzet Günay.
Yeni
kentli alt sınıfın aynı zamanda da,eski kentli orta sınıfın
hayranlığını kazanmıştı bir kez.Zeki Müren'in en büyük
rakibiydi.Özgündü.Taklitleri yerini dolduramadı hiç.Gerçek bir popüler ikondu.Bir
topluma,bir döneme mal olmuştu.Dahası,popüler kültür içinde bir ekol olmuş,bir
tür biriciklik
aurası yaratarak ulaşılmazı simgelemişti.Şarkıyı kendine
uyduran,varlığını yorumladığı şarkıya katan bir solistti.Alıp götüren bir ses ve
üslup.(Nasıl bir iç dramı vardı bilmiyorduk.Merak da etmiyorduk
zaten.Bencildik.)
Basitliğe,bayağı,abartılı,müptezel
okuyuş tarzına gönül indirmedi.Kimselere öykünmedi."Şu bir geçek ki,kadın
solistler arasında jest,mimik,aksiyon ve dinleyiciyi bir anda avucunun içine
alabilen,sahneyi en iyi kullanan Behiye Aksoy'dur"diyor Sadun Aksüt
anılarında.
Bir ışık
seli,rüzgarlı bir yamaç,taşkın bir pınardı sahnede.Şıklık ve estetik gurusuydu
aynı zamanda.Bense hep onun havarisiydim.(Ve hele şimdi,yarım yüzyılı geride
bıraktığım bu yaşlarda.)
İlle
suzidil,muhayyerkürdi,rast makamları..Evet,bir simyacıydı,Behiye
Aksoy.Hayatın tüm duygularını sesinde toplayan,yorumladığı her şarkıya bir başka
biyografi ekleyen bir simyacı.Saçını savuruşu,sahnede olabildiğince dişi
tonlarda uçuşan tül,şifon ve renk renk otrişler.O yıllarda bir gazete,sesinde 'Boğaziçi' yaşanan
sanatkar diye tanımlamıştı Behiye Aksoy'u.
Filiz
Akın,kesinlikle rol almak istediği Ankara Ekspresi filiminde
klasik Filiz Akın
imajından ötürü tereddütü olan yapımcı/yönetmeni,sette Behiye Aksoy
tavrını taklit ederek,söyler gibi yaptığı şarkıyla nasıl ikna
ettiğini,anlatmıştı bana.
Sadun
Aksüt'ün Alkışlarla Geçen
Yıllar (2000) adlı kitabında Gönül Yazar'ın sözlerine kulak
verelim:"Ancak, Behiye Aksoy'dan korkarım.Çünkü kadın hem çok iyi şarkıcı,hem de
çok iyi sahnesi var.."
Seyfi
Dursunoğlu'na kuliste,içinde gül yaprakları olan viski kadehi uzatıyor Behiye
Aksoy."Bir assolist tarafından yapılan en güzel jesttir bu,"diye tanımlıyor o
anı Dursunoğlu Katina'nın
Elinde Makası ( 2004 ) adlı söyleşi kitabında ve devam
ediyor:"Behiye Aksoy,Zeki'den birkaç sene sonra piyasaya çıkmıştı.Çok iyi
hatırlıyorum,Behiye diye delirenler
vardı.Yani,Zeki'yle mukayese olmaz belki;fakat o da çok kuvvetli sahnesi,
olan,çok sevilen,sahnede çok seki hareketler yapan,bıcır bıcır bir
kadındı."
Naim Dilmener'in
bir yazısına rastlıyorum:"Hem hanımefendi hem de
diva
olunabileceğini çok az sayıda isim gösterebilmiştir bize;Behiye Aksoy bunlardan
biri,hatta birincisidir.Gazinoların hayatımızda önemli bir yer tuttuğu
dönemlerin eşsiz assolisti.."
Şimdilerde durup
dururken kendini diva ilan eden divaneler geliyor
aklıma,gülümsüyorum.O hep La Divina'ydı oysa.Ve öyle kaldı.Eskimeden
klasikleşti.Neonlardan düşmeden,doruktayken..zamanında, gecikmeden çekilmesini
bildi.Arada birkaç televizyon programına katıldı o kadar.Side'de yaşamaya
başladı.Tıpkı Attila İlhan'ın dizesinde olduğu gibi,nasıl bir sevdaysa eskitememiş
yıllar, onu hiç unutmadık.Sesinde billurlaşan
şarkılar kulaklarımızdaydı çünkü;Falcı,İntizar,Elveda Bütün
Hatıralar,Bir Garip Yolcu,Elbet Bir Gün Buluşacağız ve
diğerleri.Dahası,toplumsal belleğimize sızmış o en güzel
fotoğraflar..
Günlerden bir gün
Alzhemir hastası olduğu haberi geldi..tanımamak,hatırlamamak.Hiç kimseyi,hiçbir
şeyi.Hayatı..yaşadıklarını öncesiz sonrasız terk ettiğini bilmeyerek,geçmiş
yılları söyleyip duran güfteler,tek ediliş...
Arada
yüzüme,gözbebeklerime bakışını hissettim.Sanki yüzümde bir şey arıyordu.Sanki
birine benzetmiş gibiydi.Elinden alınmış hatıralar,mazot karası bir boşlukta
kaybolmuştu nicedir,biliyordum.Yaşanmışlıkların artık ona ait olmadığı bir
zamandaydı.Şimdi şarkıların,notaların saatiydi.Saçında geç kalmış hüzün
yağmurları.."Çaldırdım onları" dedi ya da bana öyle geldi."Tüm maziyi.."Sustuk
karşılıklı."Soluklaşıp silindiler,hepsi bu !" dedim.Kendine karşı kurulmuş bir
zemberekti unutuş.Bir misillemeydi belki de.Yere çalan acılara bir
misilleme.
Mayerling
Malikanesi'nde Maria Vetsera olmalıydı Behiye Aksoy.Arşidük Rudolf tabancasını
ona çevirmeliydi..öne doğru atılıp Mayerling faciasını
engellemeye hazırdım..bütün bunları anlatacaktım.Vazgeçtim.
Yanı başımdaki
koltuğun usulca çekildiğini hissettim.Dönüp baktım.Kimse yoktu.Ürperdim.Salonda
her zaman olduğu gibi çok hiafif,uçuk pembe bir mum aydınlığı.Toz
zerreciklerinin sonsuza dek dans ettiği ışık hüzmesine dalıverdim bir
an.Neredeyse gün ağarmak üzereydi.Dışarda,alacakaranlığı yırtan isli,çapaklı
sokak gürültüleri.Yoksa kendimin bir başkası mı bütün bu anlattıklarım? Artık ne
önemi var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder